Mersin’de bir polis memurunun şehit olduğu, biri polis iki kişinin de yaralandığı polisevi atağıyla ilgili yeni detaylar ortaya çıkmaya devam ediyor.
Mersin’in Mezitli ilçesindeki Tece Polisevi’ne yönelik düzenlenen atak sonrası iktidar kanadı, saldırıyı gerçekleştirenin CHP’nin 2013’teki ‘tutuklu gazeteciler’ raporunda yer alan Dilşah Ercan olduğunu ileri sürerek Kılıçdaroğlu’nu suçlamıştı.
CHP önderi Kılıçdaroğlu, Mersin’de polis meskenine hücum düzenleyenlerle ilgili “Şimdi çıkın ve teröriste ilişkin DNA raporunu açıklayın” davetinde bulunmuştu. İçişleri Bakanı Soylu, “Parmak izleri ile yapılan çalışmada bir adedinde eşleşme çıktı” dedi.
T24 yazarı Tolga Şardan ise “Mersin Polisevi’ne hücum düzenleyen bayan teröristin parmak izi doğrulandı mı?” başlıklı yazısında Dilşah Ercan’a ilişkin olan parmak izlerinin, olay yerinden elde edilen iki bayan teröristin parmak izleriyle örtüşmediği aktardı.
“ARŞİVDE ÇIKMADI”
Şardan yazısında, “Ercan’ın parmak izi, tutuklandığı süreçte gözaltına alındığı sırada Emniyet Genel Müdürlüğü Parmak İzi Arşivi’ne girmişti. İki bayan PKK’lıya ilişkin parmak izleri ise, arşivde çıkmadı. Böylece İçişleri Bakanlığı’nca yapılan açıklama ismi duyurulan bayan PKK’lının aslında harekette yer almadığı anlaşıldı. İşin vahim yanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan çarşamba akşamı katıldığı televizyon programında yanlış bilgi üzerinden olayın değerlendirmesini yaptı. Burada kusur elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’da değil. Kendisinin yanlış bilgilendirilmesinde, ya da gelişmelerin yenilenerek aktarılmamasında. Süreçte kimler Erdoğan’ı bilgilendirdiyse artık! Bu işin kesinlikle bir sorumlusu yahut sorumluları olmalı. Cumhurbaşkanı’nın yanlış bilgilendirilmesinin hesabı verilmeli” dedi.
Şardan’ın yazısının ilgili kısmı şu biçimde:
“Şimdi gelelim işin en kıymetli boyutuna.
Saldırının akabinde başlatılan soruşturmanın en kıymetli boyutu isimli kanıtların incelenmesidir.
Evet, bayan terörist hakkında istihbarat bilgilerin mevcut olduğu İçişleri Bakanlığı’nın salı günkü açıklamasında aktarıldı. Ancak asıl değerli olan kriminal incelemelerdir.
Olay yerinden elde edilen kanıtlar, GSM sistemleri üzerinden yapılan teknik incelemeler, amaç kişi / bireylere yönelik MOBESE ve olay yeri etrafındaki kameralardan elde edilen kayıtlar isimli evrakın aslını oluşturur.
Terör hareketinden çabucak sonra aksiyoncu bayan teröristin kimliğinin, olay yerinde elde edilen bir kimlikteki Dilşah Ercan isminden yola çıkılarak tespit edildiği anlaşıldı.
Soruşturmanın sıcaklığı esnasında çabucak yapılan bu açıklamada ismi geçen teröristin, bayan aksiyoncular ortasında olmadığı gün ışığına iki gün sonra çıkıverdi!
Nasıl oldu bu yanlışlık?
Mersin Polisevi’ne yönelik terör hareketi sonrasında kriminal uzman polisler, olay yerinden topladıkları kanıtları laboratuvar ortamında incelemeye tabi tuttular.
İşlem sonrasında ortaya çıkan tablo, İçişleri Bakanlığı’nı pek de keyifli edecek durumda değildi maalesef.
Çünkü, Dilşah Ercan’a ilişkin olan parmak izleri, olay yerinden elde edilen iki bayan teröristin parmak izleriyle örtüşmedi!
Ercan’ın parmak izi, tutuklandığı süreçte gözaltına alındığı sırada Emniyet Genel Müdürlüğü Parmak İzi Arşivi’ne girmişti. İki bayan PKK’lıya ilişkin parmak izleri ise, arşivde çıkmadı.
Böylelikle İçişleri Bakanlığı’nca yapılan açıklama ismi duyurulan bayan PKK’lının aslında harekette yer almadığı anlaşıldı.
Zaten, pazartesi gecesinden bu yana PKK’ya yakın toplumsal medya hesaplarından Mersin aksiyonunun üstlenilmesine dair bir açıklama da gelmedi. Ancak dün sabah tekrar PKK’ya ilişkin bir toplumsal medya hesabı, aksiyonu örgüt ismine üstlendi.
Sosyal medya paylaşımda aksiyonu gerçekleştiren örgüt mensuplarının kimlikleri ve fotoğrafları duyuruldu. Tıpkı paylaşımda ismi gündeme gelen fakat kriminal incelemede harekete katılmadığı anlaşılan Dilşah Ercan’ın ise hala “örgütteki misyonuna devam ettiği” kaydedildi.
Gelinen noktada, şimdi olay yerinden elde edilen kanıtların ortaya koyacağı sonuç beklenmeksizin yapılan resmi açıklamaların yanlış olduğu görüldü.
İşin vahim yanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan çarşamba akşamı katıldığı televizyon programında yanlış bilgi üzerinden olayın değerlendirmesini yaptı.
Burada kusur elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’da değil. Kendisinin yanlış bilgilendirilmesinde, ya da gelişmelerin yenilenerek aktarılmamasında.
Süreçte kimler Erdoğan’ı bilgilendirdiyse artık!
Bu işin kesinlikle bir sorumlusu yahut sorumluları olmalı.
Cumhurbaşkanı’nın yanlış bilgilendirilmesinin hesabı verilmeli.”
