Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) 39 yaşında. Nisan 1955’ten itibaren yaşananlarla başlayan ve KKTC’nin kurulmasına giden süreci Cumhuriyet’e anlatan uzmanlar, KKTC’nin Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye için yaşamsal kıymetine dikkat çekti.
Ada’da 1955 sonrası ağırlaşan Rum akınları ve katliamları karşısında Kıbrıs Türklerinin var olma uğraşının en değerli desteğinden olan KKTC, 39 yıl evvel bugün 15 Kasım’da kuruldu.
Birleşmiş Milletler (BM) gündemindeki Kıbrıs sıkıntısının, “343 yıl hukuken ve fiilen, 352 yıl da hukuken Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında kalmış olan ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye 70, Yunanistan’a 850 kilometre uzaklıkta bulunan Kıbrıs adasını; orada hiçbir vakit hâkim güç olmamış Yunanistan’ın kendisine bağlama ve Ada’yı Kıbrıs Türk halkından arındırma emeliyle yaptığı teşebbüsler sonucu ortaya çıktığını” söyleyen Eski Kıbrıs Daire lideri ve diplomat Tugay Uluçevik, bu sorun kapsamında yapılan görüşmelerde Rum–Yunan ikilisinin başlangıçtaki emelinden vazgeçmediğini; müzakere yoluyla sağlamak istedikleri maksadın Kıbrıs’taki Türklerin Rumların egemenliği altındaki devlete yamanması ve vakit içinde Ada’da “Osmosis” yani Türk halkının Rumlar içinde eritilmesi olduğunu açıkça ortaya koyduğunu belirtti.
İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM
Rum tarafının müzakerelerde tahlilden kaçınan halinin KKTC’nin kurulmasını mecburî kıldığının altını çizen Uluçevik, “Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD) Lideri Rauf Denktaş, BM Genel Şurası toplantıları için bulunduğu New York’tan dönerken uğradığı Londra’da ‘Kıbrıs Türk Halkı için kendi yazgısını tayin hakkını kullanmanın kaçınılmaz hale geldiğini’ açıklamıştır” dedi.
“Şüphesiz ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kıbrıs Türk halkının temel teminatıdır. Bugün KKTC ve onu destekleyen Türkiye, Kıbrıs meselesinin tahlili için tek seçenek olarak ‘Egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm’ gayesine yönelebilmiş olması KKTC’nin varlığı sayesinde olmuştur” diyen Uluçevik, “Uluslararası topluluğun KKTC gerçeğini görmezden gelen katı tavrını kırmanın değişmez devasının, Türkiye’nin KKTC’nin ‘egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm’ atılımının ardında kararlılıkla durmayı sürdürmesi ve KKTC’nin de kendisini, BM Genel Sekreterliği’nin “iki toplumlu, iki kısımlı federal çözüm” gayesinin ve o çerçevedeki uygulamalarının dışına çıkarmasına bağlı olduğunu” söyledi.
“BAŞKA DEVA KALMAMIŞTI”
KKTC’nin ve bugünkü ehemmiyetinin anlaşılması için geçmişte yaşananları uygun bilmek gerektiğini vurgulayan Eski Kıbrıs Türk Derneği Lideri, gazeteci Ahmet Göksan, “Fazla tartışılmadan Kıbrıs Cumhuriyeti diye bir yapı kuruldu. Kıbrıs Ortodoks Kilisesi başpiskoposu ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin birinci cumhurbaşkanı Makaryos ise bu cumhuriyeti yalnızca bir idari idare biçimi görürken ‘Türkiye Kıbrıs Türklerini kurtarmak için müdahale etmesi halinde kurtaracak Türk bulmamalı’ çeşidi açıklamalarla niyetini ortaya koyuyordu” dedi.
Bir mühlet sonra Rumların yıkıcı tutumunun aksiyona geçtiğini belirten Göksan, Kendi azınlıkları olarak gördükleri Türk milletvekillerinin yasama süreci yapmalarına müsaade vermeden Temsilciler Meclisinden attılar. “Hiçbir vakit Kıbrıs Türklerini temsil etmeyen Rum yöneticiler Kıbrıs Türklerinin eşitliğini tanımamaya büyük ihtimam gösterdiler ve Kıbrıs Türklerine öbür deva kalmadı” diyen Göksan “15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu Kıbrıs Türk Federe Meclisinin oy birliği ile aldığı kararla bütün dünyaya ilan ettiler” sözlerini kullandı.
KKTC KİMLİĞİ GÜÇLENDİRİLMELİ
Kıbrıs Adası’nın giderek artan jeopolitik kıymetine dikkat çeken Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, “Kıbrıs’ın 19. yüzyıl sonunda Süveyş Kanalı üzerinden yeni Hindistan rotasının açılmasıyla jeopolitik pahası arttı. Bu bedeli 20. yüzyıl ortasında İsrail’in kuruluşu daha da yükseltti. 21. yüzyıl başında Doğu Akdeniz’de deniz tabanında varlıklı hidrokarbon kaynaklarının bulunması bu bedeli katladı” derken, AB ve ABD için en kritik coğrafyanın Kıbrıs olduğunu söyledi.
Bugün Türkiye’nin Akdeniz’deki jeopolitik geleceği, birbiriyle bağlantılı üç boyutlu güvenlik tehdidi ile karşı karşıya olduğunu vurgulayan Gürdeniz, “Birincisi, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarımızın gasp edilmesi, Mavi Vatanı ilgilendirmektedir. İkincisi denize özgür çıkışı olan bağımsız kelamda bir Kürdistan’ın kurulma çabalarıdır. Anavatanı ilgilendirmektedir.
Üçüncüsü KKTC’nin yani yavru vatanımızın geleceğidir. Hem anavatanı hem Mavi Vatanı ilgilendirmektedir. Bu üç sorun alanı da iç içedir. Birbirinden ayırmak mümkün değildir” dedi.
“KIBRIS’I KAYBETMEK, DOĞU AKDENİZ’İ KAYBETMEK”
Emperyalizmin Kıbrıs’ta Türk askeri varlığını sonlandırmayı yönelik denemelerden vazgeçmeyeceğini belirten Gürdeniz, son olarak şunları söyledi:
“Artık bu denemelere kesin biçimde hayır demek ve KKTC’nin bağımsız kimliğini güçlendirmek vaktidir. Çünkü öteki seçenek kalmamıştır. 20. yüzyılın birinci çeyreğinde, anavatandaki Türk varlığını parçalamayı amaçlayan Sevr antlaşması ile karşı karşıya kaldık.
Şimdi 21. yüzyılın birinci çeyreğinde, mavi vatanımızı ve KKTC’deki Türk varlığını gaye alan ikinci Sevr’le karşı karşıyayız. Bu yeni jeopolitik gerçeklik, Türkiye’nin
21. Yüzyıl dış, savunma ve güvenlik siyasetlerini şekillendirecektir. Kıbrıs’ı kaybetmek, Doğu Akdeniz’i kaybetmek ve Antalya Körfezine hapsolmak demektir.
Kıbrıs’taki askeri varlığımızı geri çekmek bir daha asla Kıbrıs’a Türk askerinin dönmemesi; Ege’de Yunanistan’ın her türlü emrivakisine davetiye çıkarmak; Kelamda Kürdistan’a giden yolun taşlarını döşemek ve ötesindeki “Mavi Vatanı” da kaybetmek demektir. Beşparmak Dağlarından Türk bayrağı inerse Ankara’da nefes alamayız.
ATATÜRK’ÜN DİREKTİFİ
Bu gayrette KKTC’nin varlığı ve adadaki Türk birlikleri sadece KKTC halkına güvenlik sağlamakla kalmayıp, birebir vakitte Türk ve KKTC mavi vatanına caydırıcılık sağladığı için vazgeçilmez kıymettedir. Anavatan, mavi vatan ve KKTC’yi sarsılmaz bağlarla bütünleştirdiğimiz sürece biz kazanacağız.
Böylece Atatürk’ün ‘Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu Ada bizim için çok değerlidir.’ direktifini de yerine getirmiş olacağız.
