NATO’nun 74. kuruluş yıldönümü dolasıyla İstanbul Beşiktaş’ta bir hareket düzenlendi. Harekete Devrim Hareketi, Devrimci Hareket, Devrimci Personel Partisi (DİP), Türkiye Komünist Hareketi (TKH), Türkiye Sosyalist Personel Partisi (TSİP), TKP 1920 ve Sosyalist Barikat üyeleri katıldı.
“NATO DEMEK, SAVAŞ DEMEKTİR”
Barbaros Meydanı’nda gerçekleştirilen harekette yapılan basın açıklamasında, NATO’nun bir savaş örgütü olduğuna dikkat çekilerek, şunlar kaydedildi:
“NATO demek, savaş demektir! NATO demek, bağımsızlık ve sosyalizm uğraşına karşı sermaye sınıfı ismine verilen ‘haçlı seferi’ demektir. NATO demek, acı, kan ve gözyaşı demektir! Dün sosyalizme ve personel sınıfına savaş açan NATO, bugün de emperyalizmin çıkarları ismine dünya işçi sınıflarını bir felakete sürüklemektedir. NATO’nun “vekalet savaşları” olarak bilinen konsepti, dünyanın farklı coğrafyalarında büyük bir kaos ve yıkıma sebebiyet vermiştir. Bugün bu savaşı hükümran devletlere yönelten NATO, Ukrayna’da kendi yeni savaş konseptini uygulamaya sokmuştur.”
“İŞÇİ SINIFINA KARŞI ÇABA VERİYOR”
NATO’nun dünyanın dört bir yanında personel sınıfına ve ulusal bağımsızlık hareketlerine karşı çaba verdiğinin vurgulandığı açıklamada, şunlar kaydedildi:
“NATO, geçmişte Gladyoyu, kontrgerillayı, paramiliter güçleri ve faşist çeteleri örgütleyerek büyük bir yıkıma ve katliamlara sebebiyet vermiştir. Türkiye’de bu yıkımı 1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi katliamlarıyla, sayısız faili meçhul cinayetle, devrimcilerin, solcuların, personel başkanlarının katledilmesiyle yaşadık. Yaşamaya da devam ediyoruz. Bugün NATO’nun Ukrayna’da yürüttüğü yeni tip savaş konsepti ise farklı coğrafyalarda edindiği ‘yıkım deneyiminin’ çok daha ileriye taşınması manasına geliyor. Ortadoğu’da IŞİD’in ve gibisi katliamcı yapıların nasıl NATO’nun nezaretinde serpilip geliştiği ortadadır. 10 Ekim Ankara katliamı başta olmak üzere bunların döktüğü kanı unutmuyoruz. NATO’nun güçlenmesi güvenliğin değil tehdidin artması demektir. NATO’nun güçlenmesi yalnızca dışarıda savaşların artmasını değil Türkiye’nin işçi halkının, Kürtlerin, Alevilerin ve tüm ezilenlerin yeni katliamlarla yüz yüze gelmesi manasına gelecektir.
“YENİ CEPHE AÇMA DERDİNDE”
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine ait ise, şu sözlere yer verildi:
“Bir yandan yeni savaş konsepti ile Nazi hayaletini mezarından çıkararak dünya işçilerinin başına musallat eden NATO, başka yandan da genişleme atağı ile savaş gücünü arttırmaya çalışıyor. Dünya’yı nükleer kıyamete sürükleyen NATO ve ABD, Finlandiya ve İsveç’i de ardına alarak yeni cepheler açma, Kuzey Denizindeki petrol kaynaklarına daha rahat erişme kederi içindedir. Emperyalist dünyanın ‘barışçı yüzü’ olarak pazarlanan Kuzey ülkelerini yanına alarak atak yapan NATO ve ABD, her türlü yeni siyaseti de kullanarak Batı kamuoyunu ve işçilerini etkileme kaygısındadır.
NATO’nun genişleme evresinin yarattığı mali ve siyasal yükü işçilerin sırtına yükleyen sermaye sınıfları, bu durumun ‘ulusal çıkarlar’ gereği olduğu palavrasını söylemektedir. NATO’nun kuruluşundan bu yana sadık bir işbirlikçi rolünü üstlenen Türkiye sermaye sınıfı ve iktidarı da, NATO’nun genişleme evresini emperyalistlerden daha fazla hisse koparma yarışına çevirmiştir. Kelamda ulusal çıkarları üstte tuttuğunu argüman eden AKP iktidarı, Finlandiya’nın NATO’ya iştirakini onaylayarak, NATO’cu özünü kanıtlamıştır.
“NATO’NUN GENİŞLEMESİNE TAKVİYE VERDİLER”
Üstelik AKP iktidarı bu adımı atarken yalnız da değildir! Her türlü küçük ortağını yanına alan AKP’ye Meclis’te her uzunluktan muhalefet de takviye vermiştir! AKP iktidarının alternatifi olduğunu argüman eden Millet İttifakı, Türkiye personel sınıfının ve bağımsızlığının düşmanı olan NATO’nun genişlemesine AKP’den daha büyük bir hevesle dayanak vermiştir. Cumhur ve Millet İttifakı’nın el ele onayladığı NATO’nun genişleme sürecine, muhalefet olduğunu argüman eden siyasi oluşumlar da oylamaya katılmayarak takviye çıkmıştır.
NATO’nun genişlemesine onay veren ve oylamaya katılmayan tüm siyasi oluşumlar bu utanç vesikasına ortak olmuştur!
Türkiye personel sınıfı, tüm ilerici ve yurtseverler, devrimci ve komünistler olarak bu utanç vesikasına ortak olmayı reddediyoruz! Bu utanca imza atanlar, işçi halkın defterine isimlerini kara harflerle yazdırmıştır.”
